Eğitim yolculuğum…

Bugün bizi biz yapan tüm özelliklerimizde hep okul yıllarımıza ait yaşanmışlıklardan izler buluruz. Ben de bugünüme dair birçok kararı okul yıllarımda verdiğimi fark ettim. Hep o zamanki duygularım, anlarım belirlemiş tercihlerimi…

Mahalle arkadaşlarımla, mahalle okulumuzda başladı eğitim serüvenim. Sokakta oynadığım arkadaşlarımla, sınıfta ders çalışmaya başladım 7 yaşımda. Herkes tanıdık, sevdiğimiz, bildiğimiz insanlar; kendi güven çemberimizin içinde herkes mutlu… Sonra sıra liseye geldi. Arkadaşlarla birlikte gideceğimiz alt caddedeki lise hayali kurulmaya başlandı. Ama ailemin planı öyle değilmiş…

Annemin hayaliymiş beni İzmir Atatürk Lisesinde görmek. Adını duyduğum, ama hiç görmediğim lise… Hayatta gitmem, eve uzak, arkadaşlarım başka okulda, tek başıma, herkes yabancı… On beş yaşında ergenin korkudan uykusuz geceleri başladı…

Okula kayıt olduğumda ağlıyordum; hatta ilk hafta hep ağlayarak gittiğimi hatırlıyorum. Bir haftanın sonunda başta okulumun büyüsü, öğretmenlerimin enerjisi, halen daha görüştüğüm sınıf arkadaşlarım tüm benliğimle aidiyet duygumun oluşmasını sağladı. (Okul atmosferinin, öğretmen enerjisinin, sınıf ikliminin önemine olan inancım o yıllarda başladı sanıyorum.) Belki biraz okulculuk yapacağım burada; ama hala daha hangi okul mezunu olduğumu sorduklarında düşünmeden, gururla verdiğim cevaptır “İzmir Atatürk Lisesi”

Derken üniversite Dokuz Eylül Üniversitesi, Sınıf Öğretmenliği bölümü, yüksek Lisans Dokuz Eylül Üniversitesi, Sınıf Öğretmenliği Ana bilim Dalı ara vermeksizin tamamlandı. Bu yıllarda da karşıma çıkan özellikle iki öğretmenim en büyük şanslarımdan oldu. Üretmeyi, yaratıcılığı, esnekliği, farklı düşünmeyi öğrettiler bana… Daha sonra doktora da aynı bölümde devam etti; ancak tez yazarken verdiğim ara ne yazık ki halen devam ediyor…

Üniversite sonrası İstanbul’a atanmam, 4 yıl devlet okullarında görevimin başlaması… Birleştirilmiş sınıf, köy öğretmenliği… Mesleğimi kesinlikle tam anlamıyla burada sevmeye başladım. Kahramanı olduğunuz tertemiz yürekler aşkla, heyecanla yüzünüze bakıyor, “Şimdi ne yapacağız?” diye. Köyün ilk tiyatrosu, okulun ilk kütüphanesi, ilk bilgisayar odası meslek hayatımın ilk heyecanları oldu. Yoktan mucizeler yaratabilme inancı ve mutluluğu da o yılların armağanı bana…

4 yılın ardından devlet okulu öğretmenliğinden özel okul öğretmenliğine geçiş… Üniversiteme daha yakın olmak için, biraz da özel sebeplerden bambaşka bir dünyada buluverdim kendimi. Dünyalar farklı olsa da öğretmen, öğrenci, veli bağı hiç değişmedi. Size en değerli varlığını emanet eden anne baba, öğretmenine hayran öğrenciler, emanetlerine sahip çıkan sorumluluğunun bilincinde öğretmen… Burada da işini sevgiyle, duyguyla yaparken profesyonelliğin gereklerini de taşımanın her zaman başarıyı getireceğini öğrendim sanırım. Sevgiyle buluşan iş ahlakı adımızın her zaman saygıyla anılmasını sağladığına şahit oldum, oluyorum…

Ve idari görevler… İdari görev teklifi tabii ki herkesi mutlu eder, onurlandırır. Ancak bu mutluluğun yanında sınıf ortamından uzaklaşma ihtimali korkutmuştu en başta. Belki de karşılaştığım örnekler böyle düşünmeme sebep oldu. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır deyip inandığım şekilde, öğrencilerimle kopmadan; onlara ve öğretmenlerime deneyimlerim doğrultusunda yardımcı olmaya, paylaşmaya, birlikte üretmeye devam ediyorum.

Daha fazla paylaşabilmek için de şimdi burada, hep beraberiz…